Amaç: Birinci kuşak antipsikotiklerin daha fazla ekstrapiramidal yan etkilere, ikinci kuşak antipsikotiklerin ise daha fazla metabolik sendrom, kardiyovasküler hastalık ve tip-2 diyabete neden olabileceğine inanılmaktadır. Bunun yanı sıra, literatürde bu konu hakkında hali hazırda birçok tartışmalı çalışma mevcuttur. Özellikle son çalışmalar, bu iki ilaç grubu arasında etkinlik ve ilaç tolere edilebilirliği açısından bir fark olmadığını göstermiştir. Çalışmamızın amacı, Haloperidol Dekanoat (HD) ile yapılan 12 aylık bir takip çalışmasında ekstrapiramidal yan etkilerde ve metabolik parametrelerde değişme olup olmadığını izlemektir.
Yöntemler: Şizofreni tanısı konulan ve Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılan elli dört hasta bu çalışmaya dahil edilmiştir. Klinikte yapılan ilk inceleme Değerlendirme 0 olarak adlandırılmıştır, HD uygulandıktan sonraki görüşme Değerlendirme 1 olarak adlandırılmıştır. Sonraki dört Değerlendirme (Değerlendirme 2–5) haftalık takip mahiyetinde gerçekleştirilmiştir. Sonraki ay, haftada iki kez (Değerlendirme 6–7) ve sonraki değerlendirmeler (8–18) ayda bir kez olarak düzenlenmiştir. Aşağıdaki parametreler değerlendirilmiştir:
(1) Haloperidol dekanoatın klinik etkinliğinin değerlendirilmesi ve işlevsellik üzerine etkileri
(2) Haloperidol plazma düzeyleri
(3) Ekstrapiramidal semptomlar ve metabolik yan etki
(4) Uzun süreli tedaviye uyumluluk
Bulgular: Çalışmaya 41 kadın ve 13 erkekten oluşan elli dört şizofreni hastası dahil edilmiştir. Takip çalışması boyunca nöroleptik malign sendrom ve akut distoni gibi ciddi yan etkiler görülmemiştir. Anlamlı korelasyonlar sadece başlangıç yüksek doz haloperidol ve EPS skorları arasında pozitif yönde gözlemlendi. Kilo değişkeninde ölçümler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlemlenmedi, bel çevresinde anlamlı bir fark vardı. İlk bel çevresi ölçümü hem orta hem de son ölçümlerden anlamlı olarak daha yüksekti. Tüm bu kan ölçümleri arasında, haloperidol kullanımı ile zaman içinde sadece prolaktin düzeylerinde önemli ölçüde artış gözlenmiştir. Diğer metabolik parametreler (açlık kan şekeri, trigliserit, HDL, demir, Hgb, PRL ve HbA1c) değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlemlenmemiştir. Çalışmamızda, hastaların yarısı yıl sonunda haloperidol kullanmıştır ve hastaların diğer yarısı aşağıdaki yüzdeleri almıştır: %4,8 (n = 8) atipik antipsikotik, %7,4 (n = 4) duygudurum dengeleyici ve başka bir antipsikotik ile tedavi edildi, %7,4 (n = 4) başka bir antipsikotik aldı ve %20,4'ü (n = 11) tedaviyi tamamen bıraktı.
Takip çalışmasından ayrılan hastaların sonraki durumları araştırıldığında, hastaların %37.14'ünün klinisyen değiştikten sonra tedavilerinin de değiştiği, %37.14'ünün sosyal destek eksikliği nedeniyle tedaviyi bıraktığı ve %25.71'inin kendi arzuları veya yan etkiler nedeniyle tedaviyi bıraktığı görülmüştür.
Sonuçlar: Bu çalışma, şizofreni hastaları için HD'nin hala etkili ve tolere edilebilir bir ilaç olduğunu göstermektedir. Bu sonuçların, tedaviye uyumsuzluk geçmişi olan ağır hastaların tedavi edildiği bir hastanede tekrarlanması önemlidir. Sonuç olarak; klinisyenler, hastalarının ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla en iyi tedaviyi seçmeli ve ilk kuşak antipsikotiklerle ilgili korku ve önyargıları terk etmelidir.