Elimizde olmadan gelse de
Birlikte yaşamaya alışmamız gereken,
Yok edemezsek de kontrol edebileceğimiz
Tanıdıkça, anladıkça daha çok kontrol edebildiğimiz
Kontrol edebildikçe güçlenip daha iyi hissettiğimiz
Hastalıklar....
Bu hastalıklardan birisi de Bipolar Bozukluk ya da İki uçlu Duygudurum Bozukluğu. İki uçlu diye adlandırılıyor çünkü hastalık atakları sırasında ya aşırı coşku, enerji, güvenle giden ya da aşırı keder, ümitsizlik, güvensizlik ve enerji düşüklüğü ile giden bir tablo oluyor. Zaman zaman her iki dönemin özelliklerinin de olduğu karma bir tablo da görülebiliyor. Çoğunlukla bu ataklara düşünce bozukluğu da eşlik ederek kişi ve çevresi için yıpratıcı ve zarar verici sonuçlara yol açabiliyor.
İyi haber, bu atakların tedavi ile kontrol altına alınabiliyor olması ve tedavi devam ettiği sürece bu hastalığa sahip olan kişinin büyük olasılıkla hayatını olağan akışında sürdürebiliyor olması. Can sıkıcı kısım ise atakların tekrarlayabilme ihtimalinin var oluşu.
Genetik olarak hassas olan bir biyoloji, dış etkenlerden kolaylıkla etkilenebiliyor ve insanların bir kısmı için zorlayıcı olan dış etkenler bu kişilerde yeni bir atağın ortaya çıkması için bir tetikleyici olabiliyor. Örneğin mevsim geçişleri özellikle ilkbahar ve sonbahar ayları, uyku düzeninin bozulması, ilişkilerde yaşanan sorunlar, çatışmalar, zor yaşam koşulları, geçim sıkıntısı gibi stres etkenleri yeni bir atağa davetiye çıkarabiliyor.
Bir de bunlara eklenen artık bir hastalık tanısının olması ve bunun getirdiği bir etiketleme, ayrıştırmayı takiben iş, aile, sosyal yaşamdaki değişiklikler, kaybedilenler ve bunlara uyum sağlama mücadelesi. Yani artık bir hastalığın getirdiklerine katlanma ve onunla birlikte yaşamaya çalışma. Bu o kadar da kolay bir süreç değil elbette ve zaman zaman da yeni ataklara zemin hazırlayan zorluklardan. Yani bir yükü kaldırmaya çalışırken eklenen diğer yüklerin ağırlığı.
Diğer yandan uygun ilaç tedavisinin mutlaka devam ettirilmesi ile birlikte hastalığın tanınması, anlaşılması uyku-uyanıklık ritminin, sosyal tetikleyicilerin fark edilmesi ve kontrol altına alınması ile ataksız uzun yıllar geçirmek de oldukça mümkün.
Bu noktada ilaç tedavisi ile birlikte kullanılan Kişilerarası ilişkiler Sosyal Ritim Terapisi ya da kısa adıyla KİPT-SRT hemen yardımımıza koşuyor. Çünkü bipolar bozukluğu olan pek çok hastanın ve yakının da açıkça dile getirdiği gibi sadece ilaç kullanmak tek başına yeterli olmuyor. Bu hastalığı kontrol etmek ve yeni atakların ortaya çıkmasını önleyebilmek için yaşam tarzı ve diğer stres faktörlerinin düzenlendiği, hastalığın da öğrenildiği bir terapiye ihtiyaç var.
Kişilerarası İlişkiler Sosyal Ritim Terapisi, 1990'larda Prof. Dr. Ellen Frank ve Western Psychiatric Institute (ABD) çalışanları tarafından Kişilerarası İlişkiler Terapisinin bipolar bozukluk hastalarına uygulanmak üzere geliştirilmiş ve daha sonra da araştırmalarla bu hasta grubunda özellikle yeni ataklara karşı koruyucu etkinliği kanıtlanmış bir psikoterapidir.
Kişilerarası İlişkiler Sosyal Ritim Terapisi, özellikle hastaların yaşadıkları kişilerarası sorunlar, uyku ve sosyal ritmindeki bozulmaların atakları tetiklediğinin hasta tarafından da fark edilmesini ve bu şekilde hayatında yapacağı düzenlemelerle tedavi süreçlerini kolaylaştırmasını amaçlamaktadır.
Uyku ve uyanma zamanı, yemek zamanı gibi sosyal zamanlamalarda düzensizlikler vücudun zamana bağlı düzenli işleyişini de olumsuz yönde etkilemektedir. Sosyal olaylar ve stresli durumlar bu düzeni bozabildiği gibi; bu düzenin bozulmasıyla vücudun biyolojik ritmi de etkilenerek ruhsal durumu olumsuz etkileyebilmektedir.
Özellikle günümüzde uyku ve yemek zamanlarımızın güneşin doğuşu ve batışı yerine; esnek mesai saatlerine, geciken yemek saatlerine, atlanan öğünlere, TV programlarına göre ayarlanmış olması zaten biyolojik ritmimizi olumsuz yönde etkilemektedir. Biyolojik ritimdeki bu bozulmalar hastalığı olmayan birinde dikkat ve duygusal güçlüklere yol açsa da kısıtlı kalabilmekte oysa ki bipolar bozukluk tanısı ya da yatkınlığı olanlarda yeni bir atağı tetikleyebilmektedir.
Kişilerarası İlişkiler Sosyal Ritim Terapisinde ataklar için tetikleyici olabilecek uyku- uyanıklık saatleri, sosyal aktivite saat ve düzenleri ortaya konularak bunların hastalığa etkilerinin anlaşılması sağlanır. Yapılacak ayarlamalar ile sosyal ritim düzenlenmeye çalışılır. Hastalığın belirtileri, ilaçların etkileri ve yan etkileri, hastalığın seyri, düzenli ilaç kullanımının önemi de anlatılarak hasta bilgilendirilir.
Stres önemli bir tetikleyici olduğundan, hastanın atakları tetikleyen stres faktörlerini anlaması ve bağlantı kurması da önemlidir. Kişilerarası İlişkiler Psikoterapisinde de üzerinde çalışılan yas, çatışmalar, rol geçişleri ve kişilerarası ilişki/beceri yoksunluğu sorun alanlarından bir veya birkaçı üzerine çalışılır. Böylece bu alanlar üzerine çalışılması ve sosyal ritimde uygun düzenlemelerin yapılabilmesi ile atakların azaltılması mümkün olmaktadır.
Hastalık tanısı aldıktan sonraki dönemde “sağlıklı ben” algısının kaybı ya da sevilen bir kişinin kaybı söz konusu olduğunda yas üzerinde çalışılır.
Özellikle atak başlangıcı ve atak sırasında hasta çevresi ile daha fazla çatışmaya girebilmekte ve bu nedenle uzun vadede de ilişkiler bozulabilmektedir. Ayrıca hastalığın getirdiği yükler ve değişikliklerde çatışmalara yol açabilir. Bu durumda kişilerarası çatışmalar üzerine odaklanılır.
Boşanma, çocukların evden ayrılması, emeklilik, doğum, çalışmaya başlama, terfi gibi durumlarda ortaya çıkan rol değişimi, kişinin sosyal ve biyolojik ritmini de değiştirebilir. Hastalıkla ilişkili endişeler de bu duruma uyum sağlama konusunda güçlüğe neden olabilir. Bu durumlarda stres etkeni olarak rol değişimleri üzerinde çalışılır.
Sonuç olarak bipolar bozukluğu kontrol etmede, ilaç tedavisi ile birlikte KİPT-SRT’ nin kullanımı hem hasta ve yakınlarına hem de tedavi sürecine olumlu etkide bulunur.
Daha çok ruh sağlığı çalışanının daha çok hastaya aktarabilmesi dileklerimle….