Amaç: Birçok farklı faktörün depresyona katkıda bulunduğu bilinmektedir. Perinatal dönem depresif bozukluklara yatkınlığın daha çok olduğu önemli bir dönemdir. Türkiye’de Doğum Sonrası Depresyonun yaygınlığı %14 ile %29 arasında değişmektedir. Majör Depresyon Bozukluğunun yaşam boyu yaygınlık oranı Doğu Anadolu’da yüksektir. Bu nedenle, doğum sonrası depresyonunun gerçek yaygınlık oranı halen bilinmemektedir. Bu çalışmada doğum öncesi ve doğum sonrası dönemde olmayan üreme çağındaki kadınlardan oluşan büyük bir örneklemde depresyonla ilgili bozuklukları değerlendirmeyi amaçlanmıştır.
Yöntem: Erzurum’da yaşları 15-49 arasında değişen 589 kadın için tarama testleri olarak Genel Sağlık Anketi-28 ve Edinburgh Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği kullanılmıştır. Depresif Bozuklukların yaygınlığı SCID-I (DSM IV için yapılandırılmış klinik görüşme ölçeği) ile belirlenmiş, depresyonun şiddeti Hamilton’un Depresyon Değerlendirme Ölçeğine göre değerlendirmiştir. İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi, Yetiyitimi Ölçeği ve Aileden Algılanan Sosyal Destek Ölçeği uygulanarak işlevsellik, yetiyitimi ve sosyal destek değerlendirilmiştir.
Bulgular: Araştırmanın sonuçları kadınların %32,8’inin Depresif Bozuklukları olduğunu göstermiştir. Depresif Bozukluklarla birlikte boşanmış olma yada dul kalma, düşük gelir ve eğitim düzeyleri, ev kadını yada işçi olma, erken yaşta evlenme yada çocuk sahibi olma, eşin işsiz olması ve üç yada daha fazla çocuk sahibi olma durumlarının depresyon ile ilişkili olduğu görülmüştür. Depresif bozukluk tanısı konan kadınların %84,0’ünde hafif yada orta düzeyde depresyon görülürken %82,9’unun yetiyitiminden etkilendiği görülmüştür. İşlevsellik, sosyal destek ve depresyonun şiddeti arasında negatif bir ilişki tespit edilmiştir.
Sonuç: Bir kadının hayatı boyunca Depresif Bozukluk olma ihtimali son derece yaygın olduğundan teşhis ve tedavi açısından tüm dönemlerin dikkate alınması son derece önemlidir.