Fener Kalamış Cad. Belvü Apt. No: 75
K: 1 D:2 Kadıköy / İstanbul / Türkiye
Yol Tarifi Alın!                     

AMAÇ: Antipsikotik İlaçlar (APİ'ler) ilk olarak 1950'lerde geliştirilmiş ve o tarihten bu yana psikotik bozuklukların tedavisinde kullanılmıştır. Özellikle birinci kuşak ve güçlü D2-reseptör blokajı yapan APİ' lerinin Aşırı Duyarlılık Psikozu Sendromu (ADPS) gelişimine yol açabileceğine dair kanıtlar mevcuttur. Günlük uygulamada, ADPS genellikle psikotik bozuklukların alevlenmesi olarak yorumlanır ve artan dozda APİ ile tedavi edilmeye çalışılır ama bu çoğu zaman işe yaramaz. APİ' lerin kesilmesinden sonra bildirilen psikotik nüksetme vakaları mevcuttur. Bu durum, bir altta yatan hastalık tanısından bağımsız olan, iatrojenik (tedavi yaparken ortaya çıkan ve ilaçlara bağlı olan) bir durum olduğunu desteklemektedir. ADPS nörobiyolojisi; post-sinaptik dopaminerjik reseptörlerin artışı şeklinde bir düzenlenme, dopamine karşı progresif aşırı duyarlılık ve gen ekspresyonunda postsinaptik nöroadaptif değişiklikleri içerir. Dopamin aşırı duyarlılığı; sanrılar, halüsinasyonlar, düşünce bozukluğu gibi pozitif şizofreni belirtilerinden ve anormal istem dışı hareketlerin varlığından oluşur.
Genel olarak, birçok ilk atakta olan hasta görece düşük APİ dozlarına ihtiyaç duymaktadır, bunun yanı sıra daha yüksek miktardaki dozlara çoklu alevlenmelerde ihtiyaç duyan hastalar da vardır. Bu durumun hastalığın ilerleyişi ve/veya ADPS gelişiminden kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususu belirsizliğini korumaktadır. Tedaviye dirençli şizofreni vakalarının yaklaşık %50'sinin aşırı dopamin hassasiyeti psikozuna bağlı olduğu raporlanmıştır. Yaşam olayları da ADPS gelişimine katkıda bulunur. ADPS'ye terapötik yaklaşımlar şunları içermektedir; (1) farklı etki mekanizmasına sahip bir antipsikotik ilaca geçiş (2) daha düşük D2 reseptörü afinitesi olan bir APİ tercihi, (3) tedaviye 2-adrenoseptör blokajı yapan ilacını eklenmesi (4) antiepileptik ilaçlarla tedavi (lamotrijin, topiramat, valproik asit). Ayrıca, ADPS gelişimini en aza indirmek için mümkün olan en düşük APİ dozunun muhafaza edilmesi önerilir. Buna bağlı olarak, hastanemizin ADPS tanı kriterleri ile ilgili verilerinin sistematik bir analizini sunuyoruz.
YÖNTEM: Bir yıl boyunca (1 Şubat 2015 ile 30 Ocak 2016 tarihleri arasında) kliniğimizde tedavi edilen tüm kadın hastalardan elde edilen verilerle sistematik (bütünsel) retrospektif bir tablo çalışması gerçekleştirdik. Bu hastalarla yapılan çalışmada, hangi ADPS tedavisinin ve hangi doz artışının hastaların psikotik semptomlarını arttığı gözlemlenmiştir.
BULGULAR: Bu hastaların beşine (%50) şizofreni, üçüne (%30) şizoafektif bozukluk, ikisine bipolar bozukluk (%20) tanısı konulmuştur, ayrıca ortalama hastalık süresi 14,5 yıldır. Bu hastalarda, işitsel ve görsel halüsinasyonlar, referans sanrısı, kötülük görme sanrısı, mistik sanrı ve kıskançlık, biçimsel düşünce bozukluğu ve bazılarında duygudurum değişiklikleri görülmüştür. Hastalarda aşırı hassasiyet psikozuna neden olan antipsikotikler şunlardır:
- Aripiprazol (3 vaka)
- Risperidon (4 vaka)
- Haloperidol (2 vaka)
- Paliperidon (1 vaka)
SONUÇ: Bu makalede antipsikotik tedavi sonrası psikotik belirtilerin kötüleşen, nöroleptik kaynaklı ADPS olan on olgu sunmaktayız. Bu etki, striatal dopamin D2 reseptör blokajı seviyesi ile ilişkili olabilir. Antipsikotiklerde etkinlik kaybı, sinaptik modifikasyonlarla birlikte görülebilmektedir. Uzun süreli antipsikotik tedavisinin D2 reseptörünü ve afiniteyi artırdığı bilinmektedir. Bu durum, psikotik semptomların alevlenmesine yol açabilmektedir. Bunun önüne geçmek için, mümkün olan en düşük antipsikotik ilaç dozunu veya uzun süreli depo enjeksiyonlarını kullanılmasını önermekteyiz.


Tam Metni görüntülemek için tıklayınız